Savaş ; daha bizler bile tam olarak tanımını yapamazken onlar o küçücük yürekleriyle tanık oldular bu vahşete …Büyüyen gözbebeklerinde yaşanan dramın izlerini okumak o kadar kolaydı ki …
Kimi anne babasını, kimi kardeşini, kimi dışarıda top oynadığı en yakın arkadaşını kurban verdi. Neden ve ne için olduğunu bilmeden üstelik…
Bir gece ansızın yanlarına alabildikleriyle döküldüler yollara. ”Kaçıştı” bunun ismi .Vatan topraklarını, yuvalarını, sevdiklerini ve çocukluklarını arkalarında bırakarak.
Zordu savaşın ortasında çocuk kalabilmek çünkü. Bir şarapnel parçası yetmişti çocukluktan vazgeçip “gerçek” denilen acımasız dünyayı tanımaya …
Oysa devlerle savaşacak, çikolatadan evler yapacak, tek boynuzlu atla gökyüzünde kanat açıp süzülecek, rengarenk gökkuşaklarıyla süslenen resim kağıtlarını boyayıp “aferin” alacak çağlarıydı bunlar tam da …
Silahlı çatışmalar hiç kuşkusuz daha çok savunmasız ve daha incinebilir olmaları nedeniyle çocuklar üzerinde travmatik etkiler, dehşet, korku ve endişe duygularının yoğun bir şekilde yaşanmasına yol açıyor .
Çatışmadan kaçan çocuklar için travma, sınır ötesinde de sona ermiyor üstelik. Sığındıkları topraklardaki “hiçlik” hissinden sıyrılıp yeniden birer aidiyetlik kazanmaları uzun zaman alıyor.
Her biri kendi ismi, kimliği, yaşam tarzıyla birer bireyken ülkelerinde, kaçıp geldikleri bu bilinmezlik içinde tek bir sıfatla nitelendiriliyorlar “sığınmacı “
Onlar Sığınmacı ailelerin sığınmacı çocukları …
Göç etmek ; kim neden doğup büyüdüğü ,ekmeğini yiyip suyuyla beslendiği toprağını ,sevdiklerini ,yaşanmışlıklarını ,anılarını arkasında bırakıp bir bilinmeyene doğru yelken açmak ister ki şayet heyecan aramıyorsa …
Onlar savaşın çocukları ; gözlerinde korku ,yüreklerinde acı ,bedenlerinde izlerle, kalpleri paramparça gece baskınlarıyla uykuları bölük pörçük; evleri, okulları, parkları ve en önemlisi hayatları yıkık çocuklar onlar…
Hangi dinden, ırktan, milletten oldukları hiç önemli değil; onların tek bir dini ve ırkı var: Çocuk!
Hepsi pembe düşlerin peşine sığınmış, aynı gökyüzünü paylaşıyorlar, dışardan bakıldığında dondurma yemek, bisiklete binmek, balon uçurtmak, oyuncaklarla oynamak. Ama işte mülteci çocukları için kurulan düşün tek bir adı var o da “ hayatta kalmak” !
Savaşlar çocuklardan çocukluğunu götürüyor, oyuncaklarını götürüyor, hayallerini götürüyor, sıcacık bir yatağı ve anne kucağını götürüyor, doğacak güneşi götürüyor, uyurken okunacak masalları götürüyor, ama içlerinden biri var ki o da en önemlisi ; “yarına ilişkin umutlarını götürüyor”
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Günü.. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20 Kasım 1989’da özellikle savaş ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”yi imzaladığı gün.
Geçen 32 yılda ne mi değişti?
Sağlanan herhangi bir iyileşme yok. Dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldığı dram yine aynı..
Oysa; yüreklerine dolması gereken sevgi tohumlarını ekmek, kaybettikleri umutlarını yeniden yeşertmek, sevildiklerini, önemsendiklerini hissettirmek ise bizlerin elinde..
KEZBAN SELÇUK